Dr. Murat Aydın, 2018
D vitamini genel özellikler
D vitamini, kalsiyum, magnezyum ve fosfatın bağırsaklardan emilimini artıran, vücutta birçok hayati görev üstlenen steroid yapıda bir molekül grubudur.
D vitamini, parathormon ve kalsitonin hormonu üzerinden kalsiyum ve fosfor seviyelerinin dengelenmesinde kritik rol oynar. Kalsitonin ile bağırsaklardan kalsiyum emilimi %15’ten %60-80’e çıkabilir. Sadece kemik sağlığında değil, aynı zamanda bağışıklık sistemi, kalp-damar sağlığı ve kanser riskinin azaltılması gibi birçok alanda etkilidir.
Diğer bazı vitaminlerden farklı olarak D vitamini, kendisine özel reseptörler aracılığıyla hedef organlara bağlanarak özgün etkiler gösterir. Bu nedenle kanda çok azı serbest şekilde bulunur. Çoğu proteine bağlı olarak dolaşır. Bu yönüyle ele alındığı zaman sadece bir vitamin değil, aynı zamanda hormondur.
Hayvansal besinler yoluyla vücuda alınan D vitamini aktif formda değildir; pre-vitamin şeklindedir ve vücutta bir dizi biyokimyasal reaksiyon ile olgun, aktif forma dönüşür. Bitkisel besinlerden ise çok az miktarda pre-D vitamini gelir. Zayıf etkili bir D vitaminine dönüşür.
Aktif D vitamini kana geçtiğinde hedef hücrede özgün reseptörlerine tutunur. Beyin, kalp, kemikler, bağırsak, prostat, meme, paratiroid bezleri ve gonadlar bu reseptörlerin en yoğun bulunduğu hedef bölgeler arasındadır.
D Vitamini Kaynakları
D vitamininin neredeyse tamamına yakın (%80-90) kısmı vücudumuzdaki kolesterol basamaklarından gelir. Çok az (%10-20) bir kısmı hayvansal besinlerden, daha az (%<1) kısmı bitkisel besinlerden gelir.
D vitamini içeren hayvansal besinler:
Morina balığı ve karaciğer yağında: 1 çay kaşığında yaklaşık 10 µg D vitamini
C. arbuscula yosunu: Gramında yaklaşık 2 µg
Yoğurt ve süt: 100 gramında yaklaşık 2 µg (1 µg = 40 IU)
D Vitamini Oluşması
Deri altındaki hücrelerimizden kolesterol ön maddesi olan 7-dehidrokolesterol isimli bir madde D vitamini oluşmasının tetiğini çeker. Bu madde aslında asetil koenzim A siklusunda kolesterol sentezi sırasında ortaya çıkan bir üründür. Bu madde hidroksillendiği zaman kolesterole dönüşür. Ancak Olgun D vitamini oluşması sırasında gerçekleşen zincirleme reaksiyonlar kolesterolün ön maddesi olan 7-dehidrokolesterol ile başlar. Şimdi olgun D vitaminine kadar gerçekleşen reaksiyonları adım-adım görelim.
1.inci adım: deride D3 oluşuyor
Derimizin bazal laminasında veya onun hemen üzerinde bulunan stratum spinosum tabakasında bulunan hücrelerimizin sitoplazmik membranlarında bulunan kolesterol ve onun ön maddesi olan 7-dehidroksikolesterol dönüşmek için güneşten gelen Ultra viyole (UV) ışığına ve biraz da sıcaklığa ihtiyaç duyar.
7-dehidrokoelsterolden başlayan 1,25-dihidrokolekalsiferol'e kadar süren zincirleme reaksiyonlar önce deri, sonra karaciğer en son olarak böbrekte gerçekleşmektedir.
UV ışığının fotonları 7-dehidrokolesterol molekülünün 9 ve 10 uncu karbon atomları arasındaki çift bağı koparır. Buna "fotoliz" adı verilir.
Bu bağ sağlam ve kararlıdır. Bu bağı kopartmak için ~400 kJ/mol enerji gerekir. Bu enerji UV ışıkta mevcuttur. Ayrıca ortamın 37 derece sıcaklıkta olması gerekir. Işığın ve sıcaklığın etkisi ile hidrojen atomunun yeri değişir böylece çift bağın yeri değişmiş olur (sigmatropik hibrit kayması). Bu dönüşüm kendiliğinden olmayacağı için güneş ışığı yoksa kolekalsiferol de yoktur.
Bazıları bu ışığı D vitamini zannetmektedir. Ultra viyole ışığı vitamin değildir. Güneşin UV ışığına maruz kalındığında D vitamini alınmaz, eğer yeterli ön madde varsa kolekalsiferole dönüşür. D vitamini seviyesinin azalmasının tek sebebinin güneşten uzak kalmak olduğu zannedilmemelidir. Bu hata hekimler arasında bile yaygındır.
Klinik ipucu:
Besinlerle D3 vitamini alan bir kişinin güneş ışığına ihtiyacı yoktur, D vitamini eksikliği yaşamaz.
Şimdi burada parantez açalım ve ultraviyole ışıktan bahsedelim:
Ultra viyole ışık nedir
UV ışığı 1 nm den 400 nm ye kadar olan geniş bir bandı kapsar. A-B-C gibi alt kategorilere bölünmüştür. Bunların içinde ultraviyole B grubu ışığın dalga
boyu 270-300 nm arasındadır. D vitamini olgunlaşması için gerekli olan bu ışıktır. Ultraviyole-B (UV-B) bileşenleri güneş ışığında %4-10 oranında bulunabilir fakat bulutlu havalarda bu oran azalır. Ayrıca güneş ışığı pencereden girerken UV-B bandındaki ışık pencere camından büyük ölçüde tutulur, cam tarafından absorblanarak zayıflar. Eğer güneşteki UV-B ışığından azami fayda temin edilmesi
istenirse yüz, kollar ve bacaklar, her birisi 5-30 dakika devam edecek şekilde günde 2 defa güneş ışığına maruz bırakılmalıdır. Etkin vitamin sentezi için:
Yüz, kollar ve bacaklar
Günlük 5-30 dakika, günde 2 kez
doğrudan güneş ışığına maruz bırakılmalıdır.
Sadece kol ve bacaklar güneşlediği için sadece kol ve bacaklardaki kemikler güçlenir vücudun güneş almayan bölgesindeki kemikler güçlenmez şeklindeki düşünce yanlıştır. Vücudun neresi güneş alırsa alsın bütün kemik dokusu aynı oranda faydalanmış olur.
Işık vitamin değildir.!
Artık elimizde D3 vitamini var. İşte bu molekülün ismi kolekalsiferol'dür ve D3 vitamini olarak isimlendirilir.
2.inci adım: karaciğerde 25(OH)D oluşuyor
Derideki kolekalsiferol (D3 vitamini) kan yolu ile karaciğere gider ve orada 25 inci karbon atomuna bir hidroksil bağlanır. 25-hidroksi-kolekalsiferol oluşur. 25(OH)D olarak kısaltılır. Depolanabilen, kanda ölçülen, olgun D vitaminine tampon rezervuar oluşturan 25(OH)D dir.
3.üncü adım: böbrekte olgun D vitamini oluşuyor
25(OH)D kan dolaşımı ile böbreğe gider ve bir hidroksil daha bağlanarak 1,25,dihidroksikolekalsiferol oluşur. İşte bu molekül olgun D vitaminidir.
Görev tamamlandı artık kan dolaşımında olgun D vitamini var. Reaksiyon zinciri sona erdi. Ancak bir tane alternatif D vitamini oluşma yolu daha vardır.
Alternatif D vitamini oluşma yolu
Bitkilerin pek azında ergosterol bulunur. ergosterol aslında moleküler yapı ve biyolojik davranış bakımından kolesterole çok benzer. Ergosterol içeren besinler güneş ışığında ergokalsiferol (Vitamin D2) oluştururlar. Bu bitkiler yenildiğinde aynen kolesterol yolunda olduğu gibi karaciğerde hidroksillenir 25 hidroksiergokalsiferol'e dönüşür. Bu madde böbrekte 1,25,dihidroksiergokalsiferol 'e dönüşür. Bu madde D vitamini gibi davranır ama "sahte vitamin" gibidir. Kısa etkilidir (15 saat) %30-40 daha zayıf etkilidir. Halbuki olgun D vitamini çok hızlı etki eder ve 30 saat etkilidir.
D Vitamini Ölçümü
D vitamini ölçmek teknik olarak oldukça zordur. Farklı D vitamini ekstraksiyon yöntemleri vardır. Her laboratuar kendisine kolay gelen bir yöntem seçer ve daima farklı sonuçlar bulabilir. Çünkü epimerler ve/veya diğer D vitamini metabolitleriyle antikor çapraz reaksiyonları ve izobarik bileşiklerin veya matris girişimlerinin varlığı daima yanıltıcı olur.
25(OH)D, iki türlü ölçülür: 1) kromatografik analizler, bunların en popülerleri sıvı kromatografisi-kütle spektrometrisi veya sıvı kromatografisi-tandem kütle spektrometrisidir 2) immünolojik analizler gibi antikor veya protein bağlanmasına dayalı
testler. Birinci grup testler daha duyarlıdır. (Hollis BW, 2007)
Bu gün ülkemizde ve dünyada D vitamini olarak ölçülen madde serumdaki 25(OH)D dir.
Kanda ölçülen bu madde aktif D vitamini değildir. Yani olgun D vitamini ölçülmemektedir.
İkisi arasında ilişki yetrerince anlamlı değildir. (Hollis BW, 2007)
25(OH)D, böbrekte proksimal tübülüslerde tekrar hidroksile
edilir. Bu defa birinci karbona hidroksil bağlanır. Böylece
1-25 dihidroksikolekalsiferol adı verilen aktif D vitaminine dönüşür. İşte vücuda lazım olan molekül budur.
Aktif D vitamini
kalsifediol adını
alır. Maalesef günümüzde Serumda ölçülen madde bu değildir.
Neden olgun Vit D ölçülmez? :
- Olgun D vitamini molekülü kimyasal aktifitir,
- Serumda olgun D vitaminini yakalamak zordur,
- D vitamini yağ dokusuna girer ve orda birikir,
- Olgun D vitamini parat hormon tarafından oryente edilir. Her an vücutta bir yerlere bağlanabilir,
- Olgun D vitamini değeri sürekli değişir,
- Halbuki, 25(OH)D parat hormondan etkilenmez, saatler içinde seviyesi değişmez. Yarı ömrü 2-3 haftadır. Daha stabil bir moleküldür. Kandaki miktarı 1000 kat daha fazladır.
Bu stratejik uygulama D vitamini eksikliği yorumlarında tedirgin edicidir.
Normali Nedir?
Her kaynak başka bir şey söyler. D vitamininin normal değerleri ülkeden ülkeye göre değişmektedir. Kuzey veya güney yarım küreye göre, ırklara göre, yaz ve kış mevsimine göre, bireyin cildinin esmer veya açık tenli olduğuna göre, spor yapıp yapmadığına, güneş kremi kullanıp kullanmadığına göre değişir. Topluluğun etnik yapısı, çevre şartları ve bireysel farklılılar bu seviyeyi etkilemektedir.
Bu gün, serumda bakılan 25(OH)D bazı ülkelerde ng/ml bazılarında
nmol/L ile birimlendirilir. Sağlıklı kişilerde 30
ng/ml (75 nmol/L) civarında tespit edilmektedir. Dikkat edilmesi gereken
şey bunların aktif D vitamini olmadığı, prekürsor moleküller olduğudur.
Uygun seviyede D vitamini sentezleyenlerde D vitamini yetmezliği bulunmayan
bireylerde 25(OH)D serum seviyesi 20 ng/ml (50 nmol/L) konsantrasyonda bulunmuş
ve bu seviye sağlıklı insan sınırı olarak kabul görmüştür. Unutmamak gerekir
ki 30 - 50 ng/ml (75 nmol/L - 125 nmol/L) arasında 25 (OH)D seviyesinde olan
kişilerde D vitamini yetersizliği görülebilmektedir.
Doğru dürüst normal kabul edilebilecek evrensel bir sayısal bant aralığı yoktur. Endokrin Derneği, sağlıklı bireylerde 25(OH)D konsantrasyonlarının rutin olarak test edilmesini önermemektedir (Demay MB, 2024) (Shah VP, 2024) Çünkü hiç bir ülkenin normal değeri diğerinki ile örtüşmemektedir.(Ferrari D, 2017)
Gelenekselleşmiş değerler şöyledir:
- 50 nmol/L ve üzeri bazı ülkelerde normal kabul edilir,
- Diğer bazı ülkelerde ise 75-125 nmol/L ideal aralıktır.
- >125 nmol/L üzerinde fazlalık riski kabul eden kaynaklar vardır
- Avustralya'da 50 nmol/L den aşağısı eksiklik olarak kabul edilir.
- Ekvator enleminde yaşayanlarda 60 - 177 nmol/L normaldir.
- Hatay'da 11.2 – 78.1 nmol/L
- Balıkesir'de ≈ 16.0 – 74.9 nmol/L
- Erzurum ≈ 74.9 – 249.6 nmol/L
- ABD Tıp Enstitüsü 52 nmol/L (alt sınır) tespit etmiştir.
- Endokrin Derneği 78 nmol/L (alt sınır) tespit etmiştir.
(ng/mL'yi nmol/L'ye dönüştürmek için 2,6 ile çarpılır)
D Vitamini Eksikliği ne demek?
Türkiye’de yapılan ölçümlerde toplumun %90’ından fazlasında D vitamini eksikliği saptanıyor. Kuzey yarım kürede Her bölgesi güneş gören bir ülkede olduğuna göre bu kadar fazla sayıda vitamin eksiği şu sebeplerle meydana geliyor olabilir:
- Normal kabul edilen değerler Türkiye'nin gerçeklerini yansıtmıyor. Normal kabul edilen sayılar Türkiye'nin normali değil,
- Ölçülen 25(OH)D değeri, olgun D vitamini serum konsantrasyonlarını yansıtmıyor,
- 25(OH)D test kiti satan firma(lar) ile D vitamini ürünleri (damla, ampul, gıda takviteyesi vs..) satan firma(lar) aynı firmalar olabilir. Veya test kiti satan ve D vitamini takviyesi satan firmalar ticari ilişki içerisinde ise test kitleri herkesin kanındaki 25(OH)D seviyesini düşük bulacak şekilde hatalı kalibre edilmiş olabilir mi.(?)
Klinik ipuçları
25(OH)D ile olgun D vitamini arasındaki ilişki zayıftır (Serdar MA, 2024) (Swanson CM,2015)
25(OH)D düşük çıkınca D vitamini mutlaka eksik demek değildir.
Çünkü 25(OH)D nin düşük bulunması, aktif D vitamini değil, prekürsör formun eksikliğidir. Bu durum, aslında prekürsör moleküllerin aktif forma dönüştüğünü ve D vitamininin normal seviyede olabileceğini gösterir. D vitamini oluşurken 25(OH)D yi tüketir. 25(OH)D'nin azalmış olması, D vitamini olgunlaşarak 25(OH)D 'yi tüketmiş anlamına da gelebilir.
25(OH)D Yüksek çıkınca D vitamini yüksek demek değildir.
25(OH)D Böbreklerde salınan 1a-hidrolaz enzimi ile olgun D vitaminine dönüşür. Bu enzim gerektiği kadar 25(OH)D yi olgunlaştırır. İhtiyaç fazlası D vitamini oluşmasına izin vermez. Parat hormon, kandaki kalsiyum ve fosfor seviyeleri ile olgunlaşma engellenebilir, bu enzimin firenleri vardır. Böylece vücudu D vitamini zehirlenmesinden korumaya çalışır. Ancak D vitamini her zaman bu yol ile olgunlaşmaz. Başka yoldan olgunlaşması da mümkündür.
Çünkü 25(OH)D ekstra-renal 1a-hidrolaz enzimi ile de olgunlaşabilir. Makrofajlar, monositler, keratinositler, plasenta, prostat, meme dokusu, bağırsak epiteli de 1a-hidrolaz enzimi üretir ve 25(OH)D'yi olgun D vitaminine dönüştürebilir. Böbrekteki olgunlaşmanın firenlleri vardı ama bu yol ile olgunlaşmasının firenleri yoktur. Ne kadar fazla 25(OH)D bulursa bulsun bütün olarak hepsini olgunlaştırır ve olgun D vitaminine dönüştürür. Bu yol ile oluşan D vitamini kanda yükselebilir. Bu sebeple 25(OH)D nin yükselmesi hipervitaminoz riski taşıyabilir ve yeterince tedirgin edicidir.
Dikkat ediniz burada toksik seviyelere yükselmesi riski sadece olgun D vitamini için değil, 25(OH)D için de geçerlidir. Yani D hipervitaminozu 2 ayrı kaynaktan tehdit oluşturabilir. Birincisi 25(OH)D nin toksik etkileri ile ikincisi olgun D vitamini ile. Bu yönü ile diğer hipervitaminozlardan ayrılır.
25(OH)D ölçmek, serum olgun D vitamin konsantrasyonunu tam olarak temsil eder mi? %100 fikir verici midir?
Yanlış hedefin ölçülmesi sebebiyle insanlar vücutlarındaki D vitamini eksik zannederek gereksiz D vitamini takviyesi alabilir. D vitamini katkı tabletlerinin içerisinde D3 molekülü bulunur. Bu madde karaciğerde 25(OH)D ye dönüşür. Fireni yoktur. Durdurulamaz. Her D vitamini katkı ilacı (tablet, damla, şurup) yutulduğunda fireni olmaksızın kolayca ve kontrolsuz bir şekilde 25(OH)D yükselmeye başlar. Hipervitaminozlara sebep olabilir. (Restorff C, 2009) Hipervitaminozun sebebi olgun D vitaminin yükselmesi değildir. 25(OH)D nin yükselmesidir. Bu sırada olgun D vitamini kan değerleri normal seviyede hatta normalden düşüktür.
Literatür göstermiştir ki: D vitamini takviyeleri, miyokard enfarktüsü, felç veya serebrovasküler hastalık, kanser, kemik kırıkları veya diz osteoartriti insidansı sonuçlarını değiştirmez.
(Demay MB, 2024) (Shah VP, 2024) (Swanson CM,2015)
D vitamini eksikliği ve fazlalığı birbirine yakın belirtiler vermektedir.
D vitamini hipervitaminoz belirtileri:
- Hiperkalsemi (en belirgin bulgu),
- Hiperkalsiüri, böbrek taşı oluşması,
- İştahsızlık, kilo kaybı,
- Kas zayıflığı, halsizlik,
- Poliüri, polidipsi, Pankreatit,
- Bulantı, ishal, veya kabız
- Yorgunluk,
- Uykusuzluk,
- Kalp ritminde bozulmalar, aritmi,
- Asabiyat, çabuk sinirlenme, öfori, sersemlik, bilinç bulanıklığı,
- Böbrek taşı ve nefrokalsinoz,
- Yumuşak doku ve damar kalsifikasyonları.
D vitamini avitaminoz belirtileri:
- Yorgunluk, Halsizlik, bitkinlik,
- Sırt, bel, kalça ve bacaklarda kemik ağrıları,
- Kas Güçsüzlüğü çabuk yorulma,
- Keyifsizlik ve enerji düşüklüğü,
- Saç Dökülmesi,
- Kalpte aritmi,
- Sık infeksiyon geçirmek,
- Depresyon,
- Mutsuzluk, moralsizlik,
- Kemiklerin yumuşaması, kemik erimesi,